-
Long-Term Sustainability of Zero Central-Line Associated Bloodstream İnfections is Possible with High Compliance with Care Bundle Elements
-
E. Hakko, S. Guvenc, I. Karaman, A. Cakmak, T. Erdem and M. Cakmakci
Eastern Mediterranean Health Journal Dergisinde 2015 yılında bilimsel makale olarak yayınlanmıştır Vol 21(4); 293-298.ABSTRACT Central-line-associated bloodstream infection (CLABSI) is one of the most important problems intensive care units (ICUs) worldwide. A bundle of CLABSI care measures was introduced at a 13-bed medical/surgical ICU in Gebze, Turkey in January 2010. Compliance rates with the bundle were measured at the beginning of the third quarter of 2010 until June 2013 and compared with CLABSI rates. During the post-intervention period, of 2196 ICU patients, 732 lines placed for 4366 line-days were monitored. Feedback to staff reinforced a culture of patient safety in the ICU. Infection rates remained zero for 38 months after the implementation. There was a strong negative correlation between bundle compliance rate and CLABSI rates. With the implementation of the central-line bundle of care, together with emphasis on high compliance with all its components and a culture of patient safety, it was possible to achieve and maintain a zero rate of CLABSI in this ICU.
-
KÜLTÜRLERARASI ETKİLİLİK ÖLÇEĞİNİN GEÇERLİK ve GÜVENİRLİĞİNİN BELİRLENMESİ
-
Uzm. Hem. Hatice KARABUĞA YAKAR,
Özel Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi, Kocaeli,
3. Uluslararası Katılımlı Kültürlerarası Hemşirelik Kongresi, Mayıs 2015, Çanakkale, Poster Bildiri ile Katılım
Giriş: Kültürlerarası etkililik, bireyin kültürlerarası etkileşim sırasında etkili davranışlar gösterebilme ve iletişimsel amaçları yerine getirebilme yeteneğidir. Bu özelliği sebebiyle, kültürlerarası etkililik iletişim becerileriyle doğrudan ilgilidir ve iletişimin etkili olmasını belirleyen her türlü sözlü ve sözsüz iletişim davranışlarını içerir. Bu davranışlar, kültürlerarası iletişim bağlamında, mesaj becerileri, iletişimde rahatlık, iletişimde saygı, iletişimde yönetim, kimliğin sürdürülmesi ve davranışsal esneklik olarak tanımlanabilir (Portalla and Chen 2010, Üstün 2011).
Kültürlerarası etkililik ölçeği; Portalla ve Chen tarafından üniversite öğrencilerinin kültürlerarası etkililik durumlarının değerlendirilmesi amacıyla 2010 yılında geliştirilmiştir. Kültürlerarası iletişim yeterliliğinin davranışsal boyutu olarak kabul edilen ölçeğin altı alt boyutu bulunmaktadır. Davranışsal esneklik boyutu 2,4,14 ve 18 no’lu maddelerden, iletişimde rahatlık boyutu 1,3,11,13 no’lu maddelerden, iletişimde saygı boyutu 9,15,20 no’lu maddelerden, mesaj becerileri 6,10,12 no’lu maddelerden, iletişimde yönetim boyutu 5 ve 7 no’lu maddelerden ve kimliğin korunması boyutu 8,16 ve 19 no’lu maddelerden oluşmaktadır. Ölçekteki 2, 4, 6, 8, 10, 12, 14, 16 ve 18 no’lu maddeler ters olarak kodlanmaktadır. Ölçek (1) kesinlikle katılmıyorum, (2) katılmıyorum, (3) kararsızım, (4) katılıyorum ve (5) kesinlikle katılıyorum şeklinde 5’li Likert tipi derecelendirmeye sahip 20 maddelik bir ölçektir. Bu çalışmanın amacı; Portalla ve Chen tarafından geliştirilen Kültürlerarası Etkililik Ölçeğinin geçerliği ve güvenirliğinin belirlenmesidir.
Yöntem:
Çalışma Kocaeli’de özel bir hastanede Ekim 2012-Ocak 2013 tarihleri arasında yapılmıştır. Örneklemini; araştırmaya katılmayı kabul eden, klinik alanda uyum programını bitiren, bağımsız hasta bakabilen, farklı kültürlerden gelen hastaların bakımında aktif rol alan 202 hemşire oluşturmuştur. Çalışmada kullanılan “Kültürlerarası Etkililik” ölçeğin güvenirliği; dil eşdeğerliği yapıldıktan sonra iç tutarlılık ve zamana karşı değişmezlik ile incelenmiştir. Ölçeğin toplam puanının Cronbach’s alpha katsayısı 0.85; test-retest korelasyon katsayısı ise 0.71 (p<0.001). Ölçeğin Türkçe formundan elde edilen veriler doğrulayıcı faktör analizi ile test edilmiştir.Bulgular
Tablo 1’den de görüleceği gibi, altı boyutlu ölçeğin Storra-Bentler Scaled = 257.81, p=.00; CFI= .98; RMSEA= .06(.05 ile.07); SRMR= .08’dir. Faktör yükleri Şekil 1’te sunulmuştur.
Tablo 1: Farklı Ölçeklere İlişkin Genel Uyum Katsayıları
Model
S-B
sd
p
CFI
RMSEA
SRMR
1. Altı boyutlu ölçek
257.81
155
.000
1.66
.98
.059(.046-.072)
.077
2. Tek boyutlu ölçek
501.21
170
.018
2.94
.92
.10(.091-.11)
.11
243.415
Şekil 1: Standartlaştırılmış regresyon ağırlıkları
Faktör yükleri .41 ile .85 arasındadır. Faktörler arasındaki korelasyon katsayıları .37 ile .93 arasındadır.
Sonuç ve Öneriler: Kültürlerarası Etkililik Ölçeği Türkçe formunun güvenirlik ve geçerlik ölçütlerini kabul edilebilir düzeyde karşıladığı görülmüştür -
KÜLTÜRLERARASI FARKINDALIK ÖLÇEĞİNİN GEÇERLİK ve GÜVENİRLİĞİNİN BELİRLENMESİ
-
Uzm. Hem. Hatice KARABUĞA YAKAR,
Özel Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi, Kocaeli,
3. Uluslararası Katılımlı Kültürlerarası Hemşirelik Kongresi, Mayıs 2015, Çanakkale, Sözel Bildiri ile Katılım.
Giriş: Kültürlerarası farkındalık, bireyin farklı kültürler arasındaki benzerlik ve farklılıkları anlayabilme becerisidir. Bu becerinin, öz-farkındalık ve kültürel farkındalık olmak üzere iki boyutu vardır.
Kendini gözleyen ve tanıyan, başka bir deyişle öz-farkındalığı yüksek bir birey kültürlerarası iletişime katılan diğer bireylere, kendini tanıtma ve ifade etme konusunda daha duyarlı davranır ve kendini tanıtırken davranışsal mesajları nasıl kullanacağını bilir. Kültürel farkındalık ise bireyin kendi kültürünün ve iletişime katılan diğer bireylerin kültürlerinin, düşünce ve davranışları nasıl etkileyeceğini anlamasıdır (Rozaimie et al 2011, Üstün 2011).Kültürlerarası Farkındalık Ölçeği; Rozaimie ve ark’ları tarafından geliştirilen kültürlerarası farkındalığı ölçen 9 maddeli bir ölçektir. Ölçeğin varolan kültürel farkındalık boyutu 1, 9, 11, 12 no’lu maddelerden, hissedilen kültürel farkındalık boyutu 6 ve 8 no’lu maddelerden, kültürel iletişim farkındalığı boyutu 4, 7 ve 10 no’lu maddelerden oluşmaktadır. 5 li Likert tipi derecelendirmeye sahiptir. (Rozaimie et al 2011).
Bu çalışmanın amacı; Rozaimie ve ark’ları tarafından geliştirilen “Kültürlerarası Farkındalık” ölçeğinin geçerliği ve güvenirliğinin belirlenmesidir.
Yöntem: Çalışma Kocaeli’de özel bir hastanede çalışan hemşirelerle Ekim 2012-Ocak 2013 tarihleri arasında yapılmıştır. Araştırmanın evrenini; hastanede çalışan toplam 202 hemşire; örneklemini ise; araştırmaya katılmayı kabul eden, klinik alanda uyum programını bitiren ve bağımsız hasta bakabilen, farklı kültürlerden gelen hastaların bakımında aktif rol alan hemşireler oluşturmuştur. Çalışmada kullanılan “Kültürlerarası Farkındalık” ölçeğin güvenirliği; dil eşdeğerliği yapıldıktan sonra iç tutarlılık ve zamana karşı değişmezlik ile incelenmiştir. Ölçeğin toplam puanının Cronbach's alpha katsayısı 0.73, test-retest korelasyon katsayısı ise 0.89 (p<0.001).Ölçeğin geçerliği; Türkçe form kullanılarak elde edilen veriler için doğrulayıcı faktör analizi yapılmış, Rozaimie ve ark’larınca (2012) daha sonra ortaya konan aynı ölçeğin iki boyutlusuna ve sonrasında da tek boyutlusuna ilişkin genel uyum katsayıları Tablo 1’de verilmiştir.
Bulgular:
Tablo 1: Farklı Ölçeklere İlişkin Genel Uyum Katsayıları
Model
S-B
sd
p
CFI
RMSEA
SRMR
- 1. Üç boyutlu ölçek
27.94
24
.26
1.16
1.00
.003(.00-.066)
.050
- 2. İki boyutlu ölçek
27.56
26
.38
1.06
1.00
.002(.00-.059)
.051
.38(2)
- 3. Tek boyutlu ölçek
28.92
27
.36
1.64
1.00
.019(.00-.059)
.053
1.36(1)
Üç ölçeğin de genel uyum düzeyleri yeterli görünmektedir. İki boyutlu ölçekte, faktörler arası korelasyonun .80’den büyük olması nedeniyle, bir sonraki aşamada, ölçeklerin karşılaştırılması yapılmıştır. Analiz sonucunda, tek boyutlu ölçeğin genel uyum katsayıları, ilişkili iki boyutlu ölçekle aynı düzeyde bulunmuştur. Son aşamada, iki boyutlu ölçekte faktörlerin aynı özellikleri ölçüp ölçmediği ki-kare fark testiyle incelenmiştir. Bu amaçla iki boyutlu ölçek ile faktörler arasındaki korelasyonun 1.00’e eşitlendiği tek boyutlu ölçek karşılaştırılmıştır. Bu karşılaştırma sonucunda hesaplanan kikare farkı testinin = 1.36; p= .00 olması, maddeler arasındaki ilişkileri tek boyutlu ölçeğin yeterli olduğuna işaret etmektedir.
Ölçeklerin kalitesi, genel uyum katsayılarına ek olarak, faktörlerin yük, güvenirlik ve açıkladıkları varyans oranlarına göre de değerlendirilmektedir. Bu gerekçeyle iki boyutlu ve tek boyutlu ölçeğe ilişkin elde edilen tahminler sırasıyla aşağıda verilmiştir.
Standartlaştırılmış regresyon ağırlıklar
Faktör yükleri “özfark” için .28 ile .61; “külfark” için .72 ile .83 arasındadır. Faktörlerin açıkladıkları ortalama varyanslar sırasıyla .19 ve .59’dur. İlk boyut için yapı güvenirlik katsayısı .46, ikinci boyut için .88’dir. Faktörlerin kendi göstergelerinde açıkladıkları ortalama varyans, bu faktörlerin birbirlerinde açıkladıkları varyanstan küçüktür (r2= .74). İlk boyutun güvenirlik katsayısının ve açıklanan varyans oranının .50’nin altında olması ilk faktörün göstergeleri arasında gözlenen ilişkileri açıklamada yetersiz olduğunu göstermektedir. Tek faktörlü ölçeğe ilişkin faktör yükleri ise Şekil 2’de verilmiştir.
Standartlaştırılmış regresyon ağırlıklarFaktör yükleri .25 ile .83 arasındadır. Yapı güvenirlik katsayısı .84’tür. Faktörün göstergelerde açıkladığı ortalama varyans .39’dur. Madde 1 ve Madde 2’nin orta düzeyde geçerli göstergeler olması dışında; bu çalışmada tek boyutlu ölçeğe ilişkin verilen ölçümlerin, iki boyutlu ölçeğe ilişkin ölçümlerden daha iyi olduğu görülmüştür.
Sonuç ve Öneriler: Kültürlerarası Farkındalık ölçeğinin geçerlik ve güvenirlik ölçütlerini kabul edilebilir düzeyde karşıladığı görülmüştür.
-
METASTATİK MEME CA VE MİDE CA OLAN HASTADA HEMŞİRELİK BAKIMI
-
Hem. Nermin KARAKAYA
Özel Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi,
21. Ulusal Kanser Kongresi, 22-26 Nisan 2015, Antalya, Poster Bildiri ile Katılım
Kimlik Bilgileri: 51yaşında , Evli, Bayan, Ev hanımı
Özgeçmişi: Geçirilmiş zona, Diyabet
Soygeçmişi: Özellik yok
Alışkanlıkları: Alkol sosyal içici
Tanı: Metastatik meme ca ve mide ca
Tedavi;
2006 yılında meme ca tanısı konulmuş. Sol mastektomi yapılmış. evre II A, ER(+++) CERB2 (-) aksilla 16/20(+) . Adjuvan kemoterapi ve radyoterapi almış. devamında Arimidex kullanmış. 2007 yılında yapılan PET incelemesinde sol 9. kosta da ve L3 da aktivite tutulumu görülmüş. Zometa başlanmış. 2010 da Sağ kalçada ağrı ile başvurmuş. Lomber MR çekilmiş. sağ iliak kemikte metaztaz görülmüş. Zometa’ya devam edilmiş. 4 ay sonra bel ağrısı ile gelmiş. MR çekilmiş. sakrumda metaztaz saptanmış. Radyoterapi başlanmış hastanın kontrollerinde CA15-3 VE CEA da yükselme olmuş. Pet çekilmiş. tedavi femera ve zometa olarak devam etmiş. Daha sonra hastada çene kemiğinde lezyon oluştuğu için zometa yerine bondranata geçilmiş. 2012 de tümör markırları yükselince faslodex, femera, navelbine (4 kür), xgeva ya (6 kür) başlanmış. 2013 de taxotere +carboplatin verilmiş. Hastaya toraks BT ve tüm abdomen BT yapılmış ve mide de ve peritonda metastaz yaptığı görülmüş. Haloven (4 kür) yapılmış. ve hasta takibe alınmış. 2014 Aralıkta da bulantı, kusma, halsizlik şikayeti ile hastaneye yatırılmış. Destek tedavi yapılmış.Hemşirelik Bakımı
Ağrı: Hastanın ağrı değerlendirmesi VAS(Visüel Analog Skala) ile 4 saatte bir değerlendirildi. Order edilen analjezikler uygulandı. Hastanın ağrısı kontrol altına alındı.
Anksiyete: Hasta tedavi sürecine ve tanısına bağlı olarak endişeleri ve korkuları vardı. Hasta tedavi sürecinde dinlendi. Psikolog ile görüşmesi sağlandı. Hasta rahatladığını ifade etti.
Diyabet Eğitimi veTakibi: Hastaya diyabet eğitimi verildi. Endokrin konsültasyonu yapıldı. kan şekeri düzeyleri takip edildi. hastada Hiperglisemi ve hipoglisemi gözlenmedi.
Bulantı- Kusma : Hastanın beslenme durumu beslenme skalasına göre takip edildi. az, az sık sık beslenmesi sağlandı. Diyetisyen konsültasyonu istendi. Order edilen antiemetikler uygulandı. Bulantı kusmaya yönelik eğitim verildi. Hastanın batın distansiyonu geliştiği dönemde nazogastrik sonda takıldı. Hasta rahatlatıldı. Bu dönemde parenteral tedavi başlandı. Daha sonra hastaya oral tedavi başlandı.
Yorgunluk: Hastanın yorgunluğu ölçek ile değerlendirildi. Aktiviteleri planlandı. Kısa kısa yürüyüşler yapması sağlandı. Uyku düzeni gözden geçirildi.
Beden İmajında Bozulma: Hastanın mastektomi, kemoterapiye bağlı tırnaklarda ve ciltte renk değişikliğine bağlı beden imajında bozulma vardı. Hasta ya kendini ifade etmesi için izin verildi. Hastaya psikolojik destek sağlandı.
Cinsellik: Hasta ve eşine cinsel yaşamlarını nasıl sürdürecekleri konusunda danışmanlık yapıldı. Hasta ve eşi psikolog ile görüştürüldü.
Bilgi Eksikliği: Hasta ve yakınlarına kemoterapi, semptom değerlendirmeleri nazogastrik sonda bakımı hakkında eğitim verildi. Hastaya vaka yönetimi süreci uygulandı. Hemşirelik bakımı ile hastanın yaşam kalitesi arttırıldı.
Hastanın tanı, tedavi sürecinde multidisipliner ekip çalışması ve verilen hemşirelik bakımı ile hastanın yaşam süresi ve kalitesi arttırıldı. Hastamızın takipleri devam etmektedir.
-
COMPARISON AND EVALUATION OF QUALITY OF LIFE OF AML AND ALL PATIENTS WHO HAD RECEIVED HAPLOIDENTICAL OR ALLOGENEIC STEM CELL TRANSPLANTATION WITH (FACT-G) SCALE
-
Hem. Türkan ÖZDAŞ, Hem. Banu SARITAŞ, Prof. Dr. Zafer Gülbaş, Dr. Ufuk Güney Özer, Dr. Cengiz Bal
Bone Marrow Transplantation Center, Anadolu Medical Center Hospital , Department of Biostatistics, Eskisehir Osmangazi University, Eskisehir, Turkey
EBMT Kongresi, 2015, İstanbul, Poster Bildiri ile Katılım.
Sağlık Bilimleri ve Meslekleri Dergisi'nde Bilimsel Makale Olarak 2015 yılında yayınlanmıştır.
INTROCUCTION
In the present study, we aimed to evaluate and compare the quality of life of acute myeloid leukemia (AML) and acute lymphoblastic leukemia (ALL) patients who had underwent allogeneic (Human Leukocyte Antigen (HLA) identical) or haploidentical (at least 2 HLA mismatch) hematopoietic stem cell transplantation (HSCT) in Anadolu Medical Center Bone Marrow Transplantation Center and were beyond 100th day post-transplantation with FACT-G scale.
METHODS
Eighty-five AML and ALL patients who had underwent allogeneic (Human Leukocyte Antigen (HLA) identical) or haploidentical ( at least 2 HLA mismatch) HSCT in Anadolu Medical Center Bone Marrow Transplantation Center between 2010 and 2012 and were beyond 100th day post-transplantation were enrolled to the study. While, only patients who were conscious and willing to communicate were included, patients who relapsed were excluded from the study. Data were collected via a questionnary developed by researchers, including 10 questions aiming to demonstrate social and demographic structure of the patients and FACT-G scale. The patients answered the questions on phone or during follow-up visits in out-patient clinics face to face. For statistical analysis SPSS 15.0 was used. Shapiro Wilk’s, Mann Whitney U, chi-square test were used analysis. P<0,05 was accepted as statistically significant.RESULTS
From 85 AML and ALL patients who were evaluated for the study, 7 patients relapsed, 29 patients died and 4 patients were lost to follow-up. Consequently, 45 patients were included in the study. Thirty-one of the patients were allogeneic and 14 of the patients were haploidentical HSCT patients. While, 20 (44%) of the patients were female, the rest 25 (56%) were male. 7 of female patients and 7 of male patients had undergone haploidentical, 13 of female patients and 18 of male patients had undergone HLA identical HSCT. 67% of the patients (30 patients) were 18-45 years old and 33% of the patients (15 patients) were 46-65 years old.While, 36 patients (80%) were married, 9 patients (20%) were single. 4 of 9 single patients and 10 of 36 married patients had received haploidentical and 5 of single pateints and 26 of married patients had received HLA-identical HSCT. The marriage status of the allogeneic and haploidentical HSCT patients were not significantly different (P>0,05). Likewise, educational levels of the 2 groups were not significantly different (P>0,05). Total FACT-G score of haploidentical HSCT patients were 54,6±5,83 points and total FACT-G score of allogeneic HSCT patients were 55,2±7,72 points. There were no statistically significant difference between haploidentical HSCT and allogeneic HSCT groups in terms of days (p=0,38), fact-g body status (p=0,59), fact-g social life and family status (p=0,50), fact-g activity status (p=0,54), fact-g emotional status (p=0,16) and total score (p=0,54).
DISCUSSION
There is no statistically significant between quality of lives of allogeneic and haploidentical HSCT patients in terms of FACT-G scores. (p>0,05). To conclude the type of transplantation (HLA-identical or haploidentical) does not have an impact on quality of life in transplantation patients.
-
HOPE-HOPELESSNESS LEVELS OF BONE MARROW TRANSPLANT PATIENTS AND THE AFFECTING FACTORS
-
Hem. Türkan ÖZDAŞ, Prof. Dr. Nermin OLGUN, Prof. Dr. Zafer GÜLBAŞ
Bone Marrow Transplant, Anadolu Medical Center, Acıbadem University,
40th Annual Meeting of the European Society for Blood and Marrow Transplantation (EBMT), İtalya, Poster Bildiri ile Katılım.
Sağlık Bilimleri ve Meslekleri Dergisi'nde makale olarak yayınlanmıştır
(Cilt 2(1); 2015).
Intro: The patient of autologous or allogeneic bone marrow transplantation associated with high- dose chemotherapy; depression and anxiety, grief, ambivalence, regression to childhood and deterioration of cognitive functions are the usual mental state frequently encountered in the treatment process. Along with side effects of chemotherapeutic, corticosteroid and narcotic drugs; metabolic encephalopathy, electrolyte imbalance, the emotional trauma because of the diagnosis of cancer and bone marrow transplant decision and hardness of the transfer process are the most difficult situation which are encountered again during the treatment process. Hope is the most valuable resource which provides to cope with loneliness, distress, suffering and such a difficult and stressful situations. Hope is a power, that motivate individuals and allows to achieve many things needed. An individual can hope for life, independence, health, function and capabilities. Reactions from around the life are the hope for healthy individuals. If the absence of these reactions the problem begins. The purpose of nursing practice is to help individuals coping with experience of disease and to help them in finding the meaning of life. To help an individual maintaining hope and avoidance of despair is the responsibility of the professional nurses. If an individual feels himself in the atmosphere of hope and confidence, feels himself stronger. Nurse's behavior plays a major role in developing the patient’s hope. Because nurses are with the individuals at every moment of the disease process, especially when newly diagnosed, during treatment and for meeting the special needs.Method: This study has been conducted to analyze the factors that affect the hope-hopelessness levels of patients with bone marrow transplant plans. The study has researched 100 people with bone marrow transplant plans from May to September 2013 at Anadolu Medical Center, Bone Marrow Transplant Department. Characteristics of patients are summarized in Table-1. Demographic Characteristics Form, Beck Hopelessness Scale (BHS) and Beck Depression Scale (BDS) have been used in collecting data. Data have been later analyzed using percentage, Shapiro Wilks, Mann Whitney U test and Kruskal Wallis and statistical tests.
Results: A demographic analysis of the research participants shows that 50% of the patients are between the ages of 46-65, 51% are male, 77% are married, and 35% are elementary school graduates. Furthermore, 34% of the patients have been diagnosed with Multiple Myeloma, 77% have no accompanying diseases, 58% are autologous transplant patients, 86% are first time transplants and 87% are not on antidepressants.
Data at hand indicate that gender, marital status, educational status, accompanying diseases, type of transplant, number of transplants or use of antidepressants do not have an impact on the level of hopelessness, whereas the age has an effect on the hopelessness level (p<0.05). (Table:3) Analyses of the hopelessness level of patients based on BHS and the depression level based on BDS show that the patients are not hopeless (2,880,337) and their depression scores are within the normal range (9,190,743). There is a positive and significant relationship between the hopelessness score and the depression score. (Rs=0.438 p<0.01) (Table:2)
Conclusion: Based on these results, bone marrow patients can be said to have high levels of hope however it is believed that studies to determine the hopelessness levels should be conducted at other hospitals on wider groups of patients.
-
ANADOLU SAĞLIK MERKEZİ HASTANESİNE 2014 YILINDA ACİL SERVİSE BAŞVURAN ADLİ OLGULARIN DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ VE ADLİ OLGU PROFİLLERİNİN ORTAYA ÇIKARILMASI
-
Hem. Çiğdem YÜKSEL, Hem. Aslıhan EMİR,
Özel Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi,
Ulusal Acil Hemşireliği Kongresi, 1- 4 Nisan 2015, Antalya,
Sözel Bildiri Birincilik Ödülü
Amaç: Bu çalışmada 01.01.2014- 31.12.2014 tarihleri arasında Özel Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Acil Servise başvuran adli olguların yaş, cinsiyet gibi demografik özellikleri ve adli olgu profillerinin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışma; 01.01.2014- 31.12.2014 tarihleri arasında Özel Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Acil Servisinde adli olgu olarak kaydedilen olguların adli vaka kayıt defteri, hekim-hemşire izlem formları ile adli raporların retrospektif olarak incelenmesi ile tanımlayıcı türde yapılmıştır.
Bulgular: Acil servise başvuran adli olgu olarak değerlendirilen toplam hasta sayısı 391’dir. 391 olgunun tamamı araştırmaya dâhil edilmiştir. Başvuran olguların yaş ortalaması 31’di, bunların %67’si erkektir. Hastaneye başvuru %13 ile Haziranda en fazla, %5 ile Eylül’de en az olmuştur. Hastaların %72’si acil servisten taburcu edilmiş, %14’ü hastaneye yatırılmış, %6’sı sevk edilmiş, %1 acil serviste tedavisi sürerken ex olmuş, %7’si hastaneye yatışı red ederek acil servisten ayrılmıştır. En çok yatış genel yoğun bakım ünitesine (%46) olmuştur. Sevk edilen olguların %52’si mikro cerrahi ihtiyacı nedeni ile olmuştur. Adli olgular içinde ilk sırada %50 ile iş kazaları, ikinci sırada %31 ile trafik kazaları, üçüncü sırada ise %6 ile zehirlenme ve öz kıyım girişimleri olmuştur. Yaralanmanın %26,8’i baş-boyun bölgesidir. İş kazalarının %86’sını kesici-künt kazalar oluşturmaktadır. Zehirlenme olgularının tümü (%3) kimyasal maddenin yanlışlıkla içilmesi nedeniyle gerçekleşmiştir.
Sonuç: Çalışmada 01.01.2014- 31.12.2014 tarihleri arasında Özel Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Acil Servisine başvuran adli olgular değerlendirilmesi yapılmış, adli olgular içinde ilk sırada %50 ile iş kazalarının olduğu saptanmıştır. Sanayileşmenin ortasına kurulmuş Özel Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesinde adli olguların büyük çoğunluğunu iş kazalarının oluşturması şaşırtıcı değildir. Sanayileşmenin yol açtığı sağlık ve güvenlik sorunlarına ilişkin çözümlerin oluşturulması tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde artan iş kazaları nedeniyle önemlidir. Bu çalışmaların yapılması ileriye dönük sanayi bölgesi sağlık birimleri ile ortaklaşa yapılabilecek eğitim çalışmaları ve kayıtların daha özenli yapılması açısından gereklidir.
Anahtar Kelimeler: Adli Olgu, Acil Servis
-
YAŞAM SONU BAKIMDA DEĞERLENDİRME
-
Uzm. Hem. Asuman KUŞÇU, Hem. Özlem TOPKAYA, Uzm. Dr. Ahmet YANAR, Uzm. Dr. Muzaffer SEZER
Özel Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi,
21. Ulusal Kanser Kongresi, 22-26 Nisan 2015, Antalya, Poster Bildiri ile Katılım
AMAÇ: Palyatif bakım verilen hastaların, yaşam sonu bakımının iyi planlanabilmesi için yardımcı araç kullanımının yararlarını göstermek.GEREÇ VE YÖNTEM: Aralık 2013-Aralık 2014 tarihleri arasında kanser tanısı ile onkoloji servisine yatış yapan 345 yatıştan küratif tedavi şansı olanlar çıkarıldığında kalan 247 yatış retrospektif olarak incelenmiştir. Hastanemizde hastaların yaşam sonu bakım değerlendirmesi; fiziksel durum, aile ihtiyaçları, beklentileri ve Palyatif Performans Skalası (PPS)’nı da içeren ve uygulayıcılar tarafından geliştirilmiş olan Yaşam Sonu Bakım İhtiyaç Değerlendirme Formu (YSBİDF) kullanılarak yapılmaktadır. Psiko-sosyal değerlendirme ise rutin psikolog ziyaretleri ve görüşmeleri ile yapılmaktadır.
BULGULAR:Küratif tedavi şansı olmayan 157 hastanın 247 kez hastane yatışı gerçekleşmiştir. Yaş ortalaması 55 olan hastaların %50’si kadındır. Tanılarına göre dağılımı şöyledir; Gastrointestinal Sistem %38, Solunum Sistemi %22, Ürogenital Sistem %16, Meme %9, Kemik, Bağ, Yumuşak Doku %9, Diğer %11’dir. Hastalar ortalama 3 kez (1-9) yatış yapmıştır. Hastalarımız içinde takipte kalanların 45 ( %28 )’i bu süre zarfında exitus olmuştur. Bu hastaların 30 (%67)’u ünitemizde,7 (% 15)’si yoğun bakımda, 8 (%18)’i ise evde bakım ile evlerinde exitus olmuştur. Exitus olanlar içerisinde PPS değeri %10 olanlar (n:4), %20 olanlar (n:10), %30 olanlar (n:12), %40 olanlar (n:19) olarak değerlendirilmiştir. Exitus olanların tamamının PPS değeri %40 ve altındadır. Exitus olan hastaların tanılarına göre ortalama yaşam süreleri aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
SONUÇ: Bu çalışma PPS ‘nın hastaların klinik ve laboratuvar bulguları ile birlikte değerlendirildiğinde, yaşam sonu bakım ihtiyaç değerlendirme formunun prognozun ve sağ kalımın tahmininde güçlü bir araç olarak kullanılabilirliğini göstermiştir.
-
VENA CAVA SUPERİOR SENDROMU GELİŞEN AKC CA'LI OLGUDA HEMŞİRELİK BAKIMI
-
Hem. Özlem TOPKAYA, Özel Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi,
21. Ulusal Kanser Kongresi, 22-26 Nisan 2015, Antalya, Poster Bildiri ile Katılım.
Kimlik Bilgileri; 44 yaşında erkek, Bulgar (Türkçe biliyor), turizmci, evli,2 çocuk sahibi.Özgeçmiş; Özellik yok
Soy geçmiş; Baba ve bir kız kardeş akciğer ca
Alışkanlıklar; Sigara kullanıyor(10adet/gün,19 yıl),alkol vb bağımlılığı yok.
Özet; Şubat 2013 de sağ omuzunda ağrı, öksürük ve nefes darlığı şikayeti olan hastaya Pnömoni tedavisi uygulanmış. Öksürük geçmeyince çekilen akciğer grafisinde akciğerde kitle saptanan olgu Nisan 2013 de nefes darlığı yüzde-boyunda şişlik ve ses kısıklığı nedeniyle hastanemize başvurdu. Yapılan toraks tomografi, biyopsi ve PET-CT sonucunda akciğer kanseri, yaygın tutulumlar ve vena cava superior sendromu (VCSS) görüldü.
Tanı; Akciğer ca (Küçük hücreli)+VCS SENDROMU
Tedavi-Takip; Olgu yapılan tetkiklerin sonucuna göre eş zamanlı kemoradyoterapi için yatırıldı. Sisplatin ve Etoposid kemoterapi(KT) tedavisi başlandı.Kemik metastazlarına yönelik Zometa uygulandı. Oksijen ve prednizolon tedavisi uygulandı. VCSS palyasyonu için radyasyon onkolojisi konsültasyonu istendi ve mediasten-akciğere 16 fraksiyon(fx) palyatif radyoterapi (RT) başlandı. Şikayetleri gerileyen hastada hipocalsemi ve hipokalemi gelişti. Buna yönelik Potasyum ve Calsiyum replasmanı uygulandı. Genel durumu düzelen hasta ülkesine taburcu edildi. Bu süreçte telefon ile takip edildi. 4 kür KT sonrası tetkik yapıldı, beyne profilaktik amaçlı IMRT 30 fx RT planlandı. Takibe alınan hasta Ekim 2013 de halsizlik ve ikteri nedeniyle interne edildi. Bu sırada GİS kanaması gelişti, kan transfüzyonu uygulandı, kanama kontrol altına alındı. Yapılan tetkikler ve konsültasyon sonucunda hastalığın progrese olduğu ve hastada ek olarak karaciğer yetmezliği olduğu gözlendi. Palyatif tedavi süreci başlandı ve hasta Kasım 2013 de kaybedildi.
Bakım, tedavi ve yas sürecinde hasta/yakınlarının fiziksel ve psikososyal gereksinimleri, multidisipliner bir ekip çalışması ile sağlandı. Multidisipliner ekibin bir parçası olan hemşire bu süreç de önemli rol aldı.Hasta da görülen hemşirelik tanıları; VCS basısına bağlı ağrı ve ödem, genel durum bozulmasını takiben beslenme yetersizliği,yorgunluk, acı çekme ve yaşam sonu bakım ihtiyaçlarıydı. Bu tanılara yönelik ağrının giderilmesi,beslenmenin sağlanması,yorgunluğun önlenmesi ,hasta/yakınının duygularını paylaşmaları, tedavi ve bakıma aktif katılımlarının sağlanması,bakım sürecinde hastanın rahatlığının ön planda tutulması,semptom kontrolünün sağlanması ve dini kültürel ihtiyaçlarının karşılanması girişimlerinde bulunuldu.
-
MALİGNİTE TANISI ALIP KÜRATİF TEDAVİ PLANI OLAN HASTALARIN YATIŞ ENDİKASYONLARI VE HEMŞİRELİK BAKIMI
-
Uzm. Hem. Asuman Kuşçu, Hem. Özlem Topkaya, Hem. Çiğdem Erbay
Özel Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi,
21. Ulusal Kanser Kongresi, 22-26 Nisan 2015, Antalya, Sözel Bildiri ile Katılım.AMAÇ: Küratif tedavi planı olan hastaların yatış endikasyonlarını, sıklıkla yaşadıkları semptomları ve hemşirelik bakımlarını değerlendirmek.
GEREÇ VE YÖNTEM: Aralık 2013-Aralık 2014 tarihleri arasında malignite tanısı ile onkoloji servisine yatış yapan küratif tedavi planı olan 98 yatış retrospektif olarak incelenmiştir.
BULGULAR: Küratif tedavi planı olan 73 hasta 98 kez yatmıştır. Yaş ortalaması 48 olup, %55’i erkektir. Tanılarına göre dağılımları; Hematolojik Malignite %37 (n:27), Troid kanseri %25 (n:18), GİS %12 (n:9), Solunum Sistemi %7 (n:5), Meme Ca %7 (n:5), Diğer %12 (n:9) ‘dir. Bu hastaların yatış endikasyonları; Kemoterapi uygulaması %36 (n:26), Radyo aktif iyot tedavisi %23 (n:17), Enfeksiyon tedavisi %23 (n:17), Yetersiz beslenme desteği %8 (n:6), Ağrı palyasyonu %6 (n:4) ve diğer nedenler %4 (n:3)’ tür. Küratif hastaların da tanı anından itibaren tam bir iyilik halinde olması için fiziksel, psikososyal semptom ve ihtiyaçları açısından değerlendirilmeleri ve desteklenmeleri önemlidir. Çalışmamızda, psikososyal semptomlar çoğunlukta olup hastaların % 75’inin acı çekme ve %59’unun anksiyete yaşadıkları görülmüştür. Psikososyal semptomların hemşirelik bakımında; hasta odaklı bakım anlayışı ile, aile ve hastayı bir bütün olarak ele almak, güvene dayalı bir ilişki kurmak, bakım ve tedavi sürecine aktif katılımlarını sağlamak hedeflenmiştir. Rutin olarak hastalık algıları değerlendirilip, duygularını ve düşüncelerini ifade etmeleri ve sağlık personeli/ aile üyeleri ile paylaşmaları için cesaretlendirilmişlerdir. Yapılan değerlendirmelerde büyük ölçüde hedeflere ulaşılmıştır. Görülen fiziksel semptomlar ise; %25 enfeksiyon belirtileri, %20 yetersiz beslenme, %19 ağrı, %18 bulantı-kusma ve %10 diğer şeklindedir. Fiziksel semptomların varlığının hastanın konforunu bozmakla kalmayıp, tedaviye uyum sürecini de olumsuz etkilediği bilinmektedir. Uygun hemşirelik bakımı planlanarak, hastanın rahatlığını sağlamak ve sürdürmek, fiziksel semptomların hızlı ve etkili bir şekilde giderilmesi için önemlidir. Bu fiziksel semptomların yönetiminde; enfeksiyon belirtilerinin giderilmesi, beslenmenin sağlanması ve sürdürülmesi, ağrının giderilmesi, bulantı ve kusmanın önlenmesi ve diğer semptomların kontrol edilmesi için uygun hemşirelik girişimlerinde bulunulmuş ve büyük ölçüde giderilmiştir.
SONUÇ: Küratif tedavi planı olan hastaların da fiziksel ve psikososyal semptomlarının giderilmesinde palyatif bakımın ve bunun uygulanmasında hemşirelik bakımının çok önemli olduğu görülmüştür.